Tarihi koruyoruz diye kimileri takdir ediyor, kimileri beddua

Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü Melike Gül, Ferhan Bozkaya’nın sorularını yanıtladı.
Gezmekle saymakla bitmez tarihi kültürel alanlara sahip Antalya’da, söz konusu buraların korunması ya da buralara birilerinin göz dikmesi olunca;kamuoyu tepkisi, yasal süreçler, cezalar da işin içine giriveriyor. Bir çalı çırpının altından bile hazine değerinde zenginlikler çıkabilen Antalya’da, haliyle Arkeolojik SİT alanlarının sayısı da gittikçe artıyor.
Bir tarafta zamanında bu alanlara kurulmuşkaçak işletmeler,  bir tarafta tarih doğa demeden işletmeye kurmaya çalışan HES’çiler, ocakçılar, bir tarafta da ev hayaliyle aldığı bir karış toprağında tarihi kalıntı çıkmasıyla dünyası başına yıkılan insanlar… İşte tüm bunların arasında, verdiği kararlarla toplum tarafından takdir edilen ya da hayalleri suya düşen yatırımcıların, vatandaşınbeddualarına maruz kalan ve aslında en önemli görevi ‘korumak’ olan bir kurum…
Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü Melike Gül ile tüm bu sorunları konuştuk. Mesaisinin büyük kısmını arazi keşiflerinde geçiren, görevini önceliğine alarak işletmecisinden köylüsüne kimsenin mağdur olmaması için çabalayan Melike Gül, Antalya’daki SİT alanları ve buralarda yaşanan sorunlar hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

Antalya’daki SİT alanlarında artış yaşanıyor mu? SİT tespitleri neye göreyapılıyor?
Bakanlığın izin verdiği arkeolojik kazılar ve bir de yüzey araştırması çalışmaları oluyor. Yaz sonunda bu çalışmalar bitince,kazı ekibinin tespit ettiği raporlar bize geliyor ve bu bilgiler bizi yönlendiriyor. Bazen de birisi bir yerlerde tarihi kalıntılar görüp bize bildiriyor. Biz bölgeyi bildiğimiz için, tespit programı doğrultusunda çalışmalar yapıyoruz. Ama asıl tespitler, kurumların bizden istedikleri görüşler sonucu oluyor, yani her kurum yatırım yapmadan önce bize başvuruyor, uzman arkadaşlarımız ilgili alanda bu incelemeyi yapıyor, zaten Antalya bu alanda çok zengin, genelde elleri boş gelmiyorlar, genelde kalıntı tespit ediyorlar. Bunların tespitini yapan arkadaşlarımız kurula sunuyor, kurul sınırları yeterli görürse koruma altına alınıyor, resmi gazetede yayınlanıyor. Parsel ölçeğindeyse kişilere bildiriyoruz. Böylece yeni yeni birçok Sit alanı ilan edilmiş oluyor.
Bir de eski SİT alanlarımız var, dönemin teknik eksiklerinden dolayı yanlış yer bile işlenmiş oluyor. Haritaları güncelleme çalışmaları yapıldıkça yeni SİT alanları çıkıyor. Böyle olunca SİT sınırları, sayısı artıyor. Antalya bu anlamda çok zengin, beklenmedik bir yerde bir çalı çırpı altında bile tarihi bir kalıntı çıkabiliyor.
Şu an Antalya’da SİT Alanları kapsamında; 715 Arkeolojik SİT Alanı, 14 Kentsel SİT Alanı, 10 Arkeolojik Doğal SİT Alanı, 6 Kentsel Arkeolojik SİT Alanı, 5 Etkileme Geçiş Alanı var, 2 Tarihi SİT Alanı, 1 Arkeolojik Doğal Tarihi Kentsel SİT Alanları var.
Tek Yapı Ölçeğindeki Tescilli Yapılan kapsamında ise; 1570 Sivil Mimarlık Örneği, 734 anıt ve Abideler, 264 Kalıntılar, 126 Dinsel Yapılar, 51 Mezarlıklar, 33 Endüstriyel ve Ticari Yapılar, 31 İdari Yapılar mevcut.
Arazisinde tarihi kalıntı bulup bunu size bildiren köylüler oluyor mu?
Köylülerde şöyle bir durum var, kendi arazisinde buldukları yeri söyleyen çok az kişi var, daha çok şikayetler oluyor. Komşunu şikayet ediyor mesela arazisinde tarihi kalıntılar var diye. Bazen de kendi köylerinin yakınında taş ocağı, kum ocağı, HES yapılmasın diye harabelik alanları ihbar edenler oluyor. Biz de onların ihbarıyla tarihi kalıntıları alanları keşfetmiş oluyoruz. 
Antalya’da turizmle iç içe geçmiş tarihi kültürel değeri yüksek yerler ve SİT alanları var. Buralara yatırım yapmak isteyen iş adamları oluyor mu ya da kuruma bu yatırım amaçlı baskıcı bir yaklaşım oluyor mu?
SİT alanları içinde şu an herhangi bir yatırım yapmak isteyen kişiler olmuyor. Artık herkes SİT ile ilgili mevzuatı kabullenmiş durumda, SİT alanlarında nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağı belli. Yatırımcılar da; kültürel konudaki yaklaşımları, Bakanlığın tavrını, etraftaki STK’ların yaklaşımını bildiklerinden bu tür şeylere yeltenmiyor. Ya da, burası Arkeolojik SİT alanıymış değiştirilsin gibibir baskıyla gelmiyorlar. Bu alanların dışındaki alanları tercih etmeye çalışıyorlar. Tercih ettikleri alanlarda ise, yatırım yapılmadan öncekurum görüşü isteniyor bizden. Belediyeler, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Orman İl Müdürlüğü gibi kurumlar da plan yapmadan önce bizden görüş istiyor. Sıkıntı da burda çıkıyor zaten,  biz tespit edilmemiş bir alan tespitini yapıp da tescil altına alınırsak bu sefer yatırımcı gerçekten zor durumda kalıyor. Yasal olarak aldığı bir yer, Arkeolojik SİT alanı nedeniyle yatırım yapamıyor. Bu sadece yatırımcılara özel bir durum değil, buraya benzeri sorunlar yaşayan çok insan geliyor. ‘Dededen babadan kalma, bütün varımı yoğumu yatırdığım yerimi SİT alanı ilan etmişsiniz’ diye geliyorlar. Çok üzücü bir durum, beddua edenler,feryatedenler oluyor. İnsanların bu durumunu görmek çok sıkıntılı ve üzücü ama bizim de yerine getirmek zorunda olduğumuz bir görevimiz var. İnsanlarının hayalleri yıkılıyor böyle bir durumda, bu da çok üzücü.
Bazen şehir merkezinde bile ev yaptırmak için arsa alan birisinin yerinde tarihi kalıntılar çıkabiliyor, apartmanlar arasında böyle bir şey yaşanacağı aklına gelmez insanın. İnşaata başlıyorsunuz, etraf yapı dolu bir bakıyorsunuz mezar kalıntıları. İnsan kendini onların yerine koyunca çok üzücü bir durum. İnsanlar gelip beddua ediyor bize, çok sıkıntılı bir durum.
Birileri teşekkür ediyor bu kültürel varlıkları koruduğumuz için,ama birileri de yeri SİT olarak belirlendiği için beddua ediyor. Oysakibize bu görevi devlet vermiş, kamu adına bu işi yapmakla yükümlüyüz.

Peki bu sorunun bir çözümü var mı, yer almak isteyenler ya da yatırımcılar bunun tespitini önceden yaptıramazlar mı?
Orman Bölge Müdürlüğü mesela bu sorunu şöyle çözdü, onlara ait bir yerde bir reklam panosu bile dikecekseniz öncesinde bize yönlendiriyor. Antalya’daki arkeolojik alanların önemi bilindiği için, güneş enerji santrali mi yapılacak, başka bir şey mi yapılacak, izni vermeden önce bize yönlendiriyor. Bizden çıkacak karara göre talebe karar veriliyor ve işini sağlama almış oluyor. Benzeri çalışmaları TEİAŞ gibi kurumlar da yapıyor. Mesela yeni bir yerde çalışma başlatmak isteyen taş ocakları da bunu yapıyor. Biz gösterilen alanın SİT alanı olduğunu tespit ediyoruz ama kısa bir zaman sonra yan tarafındaki bir alan için geliyorlar, birçok yerde şanslarını deniyorlar.
Bir de SİT alanları içinde kaçak işletme sorunları var Antalya’da. Bunlardan biri de Side… Buradaki ruhsatsız işletmeler ile yaşanan yasal sorunlar devam ediyor mu?
Side’de koruma amaçlı bir imar planı vardı, bu 90’lı yıllarda hazırlanmış ve onaylanmıştı. Manavgat Belediyesi de ‘Biz artık bu planı uygulamak istiyoruz, izinsiz alanları disiplin altına almak istiyoruz’ diyerek çalışmaya başladığında, planın uygulanamaz sıkıntıları olduğu ortaya çıktı. Kurul orada çok yapıcı yaklaştı; defalarca Side’de, Manavgat’ta toplantılar yapıldı, yerinde incelemeler yapıldı ve hem Side’nin arkeolojisini koruyan hem de Side’nin kentsel dokusunu da dikkate alan SİT statüsü belirledi. Belediye koruma amaçlı imar planını yeniden hazırlattı,  yeniden onayladık. Şimdi belediye, koruma amaçlı imar planına uygun olarak ruhsat veriyor ve arkeolojik kazılar yapılıyor, sondajlar yapılıyor, bu çalışmalarla Side’nin arkeolojisi anlamında ciddi bilgi sağlayan veriler çıkıyor.  Side’de daha önce izinsiz uygulama yapanlar artık yeni imar planına uygun projeler hazırlatıp bize getirmeye başladı, birçok güzel proje onayladık. Birkaç kişi yapmaya başlayınca diğerlerine örnek oldu, onlar da heveslendi. Side için bu küçük adım gün geçtikçe büyüyor, bize yeni projeler geliyor, sıkıntıları olanlara yardım ediyoruz. İnsanlar bizden izin alarak yasal plana uygun yapılar yapabileceklerini gördükçeona göre projeler hazırlıyorlar. Bunlar Manavgat için çok güzel çalışmalar. Var olan ruhsatsız yapıların sahipleri de bu sorunlardan bunalmış durumda, sürekli ceza ödüyorlar, yargıya gidiliyor… Bunun yerine plana uygun yasal bir yapıya sahip olmak onların da işine geliyor.
Tarihi alanlarla ilgili bir başka sorun da Olympos’ta yaşanıyor değil mi?İşletmeler ruhsatsız olduğu için altyapı çalışması yapılamıyor; dolayısıyla çevreye tarihe verilen zararın önüne geçilemiyor…
Orda da büyük sıkıntılar var. Olympos’taki yapılar izinsiz ama kaldırılmadıkları için altyapı bağlatılamıyor, kanalizasyonu yok, içme suyu yok; böyle bir yer çevreyi doğayı da kirletiyor.Bir yerde eğer vazgeçilmez arkeolojik kalıntılar varsa yapacak hiçbir şey yok, zarar veren her neyse kaldırılmalı ya da bulunabilecek yöntemler varsa bulunmalı. Çünkü Kurum hem mevcut değerleri koruyup hem de yaşamsal faaliyetlerin devam etmesini sağlayacak imkanlar sağlıyor.
Olympos’ta koruma amaçlı imar planı çalışmalarında, Antalya Büyükşehir Belediyesi bakanlıktan yetki alarak uzatmıştı plan çalışmasını. Şimdi belediye bir koordinasyon çalışması yapıp, Olympos’u nasıl kurtarabiliriz kapsamında bir çalışma yapacak. Olympos’ta bir kazı başkanlığı var, bilimsel verileri sunabilecek bir ekip var, onunu için şanslıyız. O ekip ne diyor, çözüm ne olabilir kısmında bir planlama çalışması yapılacak.
Yıkım çok zor bir şey, keşke ilk yapılmaya başlandığında yıkılsaydı, o zaman kimse cesaretlenmezdi ama yıkılmayınca başka birileri sorun olmuyor ben niye yapmıyorum diye düşünüyor. Bu tamamen kurumun aldığı karaların uygulanamamasından doğan ve büyüyen bir sorun. 

Peki, SİT alanı ilan edilen Demre Kaleköy’deki sorunlar nasıl çözülecek? Orda da dededen kalma evlerde yaşayanlar insanlar evlerini yenileyemiyor, yenileyenler yasal sonun yaşıyor, ceza alıyor…
Türkiye’de genelde yasal sıkıntılar Koruma Kurullarına mal ediliyor ama Kurul, Side’de olduğu gibi Üçağız ve Kale Mahallesinde deinsanlara yardımcı oldu. Side de 1. Derece Arkeolojik SİT alanıydı, Kaleköy da aynı şekilde SİT alanıydı ama herkesin dededen kalma bir yapıları da vardı, sırf o yapılar da onarılabilinsin, mevcut yapılar korunsun diye, Kurul orda statüsünü değiştirdi,1. Derece Arkeolojik SİT alanından Kentsel Arkeolojik SİT Alanı’na döndü. Orası aynı zamanda Çevre Koruma Bölgesi ve Özel Çevre Koruma Kurumu, koruma amaçlı imar planı yaptı. Yani bir alanın korunmasındaki en yasal belge plandır. Kale Mahallesindeki sıkıntı ise şu; Kurul burada defalarca plan yapılmasını istiyor, Özel Çevre Bölgesi ve plan yapma yetkisi Türkiye’de o alanlarda Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığında. Kurumun orda koruma amaçlı imar planı yaptırması lazım. Bizim mevzuatta diyor ki, planı varsa bu yapılar esaslı onarım yaptırılabilir, yani Kurul defalarca koruma amaçlı imar planı yapılsın istedi, en son 2009 yılında bakanlık orayla ilgili planı getirmiş, ondan sonra 7 yıl geçmiş ve 7 yıldır planla ilgili bir çalışma yürütülmüyor. Biz de çok mustaribiz ama bizim Bakanlığın orda plan yapma yetkisi yok.
Kekova bölgesindeise sıkıntı kıyı bölgesi mevzuatına sahip olması, bunlar kıyıda kalan yapılar, hiçbiri vakti zamanında izin almamış ki zaten eskiden böyle bir ihtiyaç yoktu. Kıyı mevzuatından kaynaklı bir sıkıntı yaşanıyor orda, yapıların çoğu kıyı mevzuatına tabi oluyor. Böyle bir mevzuat gündeme geldiğinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı o yapıların hepsi kalkacak diyor. O mevzuatlar çözümlenmeden yapı izni veremiyorsun, biz de artık çözümlensin istiyoruz. Bir ara köyün yukarı taşınması gündeme geldi ama ortada plan çalışması yok, böyle olunca işler ilerleyemiyor.
Antalya’nın şehir merkezine gelirsek,tahribatlarla gündeme gelenArkeolojik SİT Alanı özelliğine sahip Kaleiçi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kaleiçi’ni kontrol altına alamıyoruz, bahçeleri poşetlerle kapatmalar, brandalar, izinsiz bar üniteleri…  Sonuçta burası kentsel alan, geleneksel alan; tamam bu işletmeler de ihtiyaç ama bir ölçeği var bunun. Tutup da tescilli bir yapı varken sundurma yapıp mekanı kapalı bir alana döndürme gibi şeylerle zevksiz bir alan oldu Kaleiçi. Biz zaden içinde yaşıyoruz, bu sorunları raporlayıp gönderiyoruz ve bunun kaldırılması yönünde talepleri iletiyoruz. Zabıta gelip mühürlüyor, işletmeci mührü kırıyor. Böyle bir bilinmeze doğru gidiyoruz.  Sadece izinli alanında işine devam eden insanlara da kötü örnek oluyorlar. Kaleiçi planın yenilenmesi gerekiyor, belki sorunlar böyle çözülebilir.
Onun haricinde konut sahipleriyle Kaleiçi’ne gelen kişiler arasındayaşanan sıkıntılar var. Resmi bir kurumuz, kamera olmasına rağmen bizim binamızın bile önünde bile bira şişeleri, idrarlar, çöpler… Kimse buraya gelmeyin demiyor ama durum bu. Hem de bunu üniversite öğrencileri, gençler, yetişkinler yapıyor, bu tarafı daha vahim.
Genel olarak şehri ele alırsak da; keşke şehir merkezinde bu kadar büyük yapılar olmasaydı, şehrin güzellikleri daha iyi korunsaydı, Antalya çok güzel bir şehir, daha güzel kalabilirdi.


www.mygazete.com
 
Tarihi koruyoruz diye kimileri takdir ediyor, kimileri beddua