Lelya BAYRAMOĞULLARI
Görüntülenme: 812

Lelya BAYRAMOĞULLARI

ANTALYA’NIN İLK KADIN FLÜT SANATÇISI
Söyleşiyi Yapan: Serap Kocaoğlu
Yer: Atatürk Kültür Merkezi
Tarih: 17.11.2022

Galeri

Söyleşi


 





Sanatla dolu dolu ve sanatın akademik tarafını tamamlamış bir kadın görüyorum. Kendinizi nasıl tanıtırsınız?
“Kendimi Antalya’nın ilk kadın Flüt Sanatçısı ve Flüt hocası olarak tanıtabilirim…”

1998 yılında Almanya‘da yüksek lisans eğitimimi sürdürürken Antalya’da Devlet Senfoni Orkestrasının kurulacağını öğrendik. Eşimle beraber büyük bir heyecan duyduk. Sevdiğim beğendiğim bir kente yerleşebilmek hayali mutluluk verdi. 1998 yılında devletin açmış olduğu sınavları kazanarak Antalya’da yaşamımızı kurduk. 2000 yılında Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuarının açılmasıyla Flüt sınıfını kurmak üzere davet edildim.  Orkestra ve eğitmenlik deneyimim belli bir seviyeye gelince kendimi daha faza geliştirmek istedim. 2014 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuarı’nda doktoramı tamamladım. 2015 yılında da Doçent unvanımı aldım.
Sanat hayatımı hem Antalya’da hem diğer şehirlerde hem de ülkemizi temsilen 5 kıtada sürdürüyorum. Akademik yaşamım da aktif olarak devam ediyor, yazdığım makalelerim uluslararası platformlarda yayınlandı. Aynı şekilde uluslararası yarışmalarda jüri üyeliklerimi de ülkem ve şehrim adına sürdürmekteyim.
2019 yılında Japonya’da Türk yılıydı, bu bağlamda dünya çapında ünlü flüt yapım ve üretim firması “Sankyo” beni marka yüzü olarak seçti. 2019 yılından itibaren yaptığım tüm solo konserlerimin tanıtımını Sankyo firması dünyada yapmaktadır.

Eşiniz de aynı sektörde mi?
Eşim Obua sanatçısı, kurucuları arasında olduğumuz Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın sanatçıları olarak görevimizi sürdürmekteyiz.

Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümünde kurulan Tazelenme Üniversitesinde gönüllü Flüt hocalığı yapmaktasınız. Bu deneyiminizden bahsedermisiniz?
Yaşlıları hep çok sevmişimdir ve onlar benim yaşamımda hep en kıymetlilerimdendir. 2019 yılında bir konser vesilesi ile tanıştığım Tazelenme Üniversitesi kurucu müdürü değerli hoca Sayın Prof. Dr. İsmail Tufan ile tanışmam 50 yaş ve 60 yaş üstüne Antalya’da ve Türkiye’de bir ilk olarak gönüllü Flüt eğitmenliğine başlamama sebep oldu. Yaşları 50 ile 80 yaş aralığında olan öğrencilerimin bazılarının hep içinde kalmış, bazıları ise “yapabilirmiyim acaba?” diyerek bir merakla bu eğitime başlamışlar. Fakat tam üç ay sonra ülkemizde maalesef pandemi baş gösterdi. Pandemi boyunca bu süreçten en çok etkilenen büyüklerimize online dersler vererek onları yalnız bırakmadım. Hem onlara destek oldum hem de bu süreçte yeniden bir şeyler üreterek kendimi topluma karşı daha faydalı hissettim. İlk başta öğrenilen basit çocuk şarkılarını torunlarının doğum günlerinde çalarak onlara sürprizler yapıyorlardı. Hatta artık arkadaşlarının sevdiği bir şarkıyı çalarak onları mutlu edebiliyorlar. Hayatlarının güz döneminde onlara flütle, müzikle baharı yaşatabilmek, tattırabilmek benim için paha biçilemez bir mutluluk…

Birçok sosyal projeye destek verdiğinizi biliyorum Trio Patara çok önemli bir projeydi, bize bu kente değer katan projenizden bahseder misiniz?
Trio Patara, göz bebeğim gibi bir proje oldu. Titrim orkestra sanatçılığı ama mesleğimi çok yönlü ve çok aktif olarak sürdürüyorum. 2020 yılında Saraybosna Kış Festivali’nden döndüm, ardından pandemi oldu. Çalışmayı ve faydalı olmayı çok sevdiğim için, “bu dönemi nasıl geçirmeliyim?” düşüncesiyle projeler oluşturdum. Sanatsal olarak neler yapabiliriz düşüncesiyle; ülkemizin 2020 yılı teması olan Patara yılında Antalya’ya katkı sağlamak amacıyla üç kadın sanatçı olarak Flüt, Soprano ve Arp’dan oluşan “Trio Patara” grubunu kurduk. Grubumuz çok ilgi gördü, fakat Türkiye’de ilk kez böyle bir grup kurulduğu için repertuar zorluğu çektik, bestecilere bizim için yeni eserler yazdırdık, aranjeler yaptırdık, homojen bir tını yakalandı. Flüt ve Arp, dünyanın en eski çalgılarından, mitolojilere konu olmuş bu iki enstrüman klasik anlamda çok sık görülür ve kullanılır, onu da yine en doğal, en eski enstrüman olarak adlandırabileceğimiz güzel bir kadın sesi ile birleştirerek triomuzu oluşturduk. İlk konserimizi 18 Ağustos 2020 tarihinde Bodrum’da gerçekleştirdik. Konser büyük ses getirdi. Ardından, Patara’ya kalıcı bir miras bırakmak amacıyla Türk bestecilerimizden Tolga Taviş ve Prof. Dr. Özge Gülbey Usta’ya Patara için 2 eser ve şair , söz yazarı Yelda Karataş’a 3 şiir yazdırdık. Bu eserlerle Patara’da ilk dinletimizi yaptık. Patara’da verdiğimiz konserde bizi izlemeye gelen Sn. Cumhurbaşkanımızın eşi Sn. Emine Erdoğan ve milletvekillerimizin eşleri konserimizden çok etkilendiler. “Sizin için ne yapabiliriz?” dediler. Ben de hemen heyecanla dileğimi söyledim: “Pataramız için eserler yazdırdık, Patara’ya armağan olsun istiyoruz. Kalıcı olsun, bunların kaydını yapabilir miyiz?” dedim. Kültür ve Turizm Bakanlığı aracılığıyla 2020 yılında “Patara’ya Armağan” adlı albümümüzü çıkardık. Eserler de böylelikle kayda, tarihe geçmiş oldu. Arkasından birçok ilde konserlerimizi sürdürdük. 2022 yılında da Patara eserlerinin orkestralı versiyonunu yaptık, bu da yine bir ilk oldu. TRT kaydını da yaptık. Aynı aktiflikle hem yurt içi festivallerde hem yurt dışındaki festivallerde ülkemizi temsilen büyük bir keyif ve gururla çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Antalya’da sanata dair yapılan resitallerin, gösterilerin sizce seyirci tarafında kentimizde karşılığını sanat ne kadar alıyor? Eğer bunda bir eksik görüyorsanız ne yapmak gerekiyor?
1998 yılında Antalya’ya geldiğimde çok az izleyici vardı, daha çok turistler izlemeye geliyordu. Burada sürdürdüğüm çalışmalar 25 yıla yaklaştı ve zaman içinde büyük bir kıvançla görüyorum ki, ciddi bir artış var. Hatta izleyiciler seçici bile olabiliyor, bu hafta “Kim şef, kim solist, nasıl bir program var?” şeklinde soruları olabiliyor. Tabii popülarite yine ön planda ama kaliteli işlere oldukça yoğun bir ilgi var. Bu da bizleri daha iyi işler yapmak adına olumlu motive ediyor.  
Antalya 24 antik kentiyle, muhteşem doğası ile oldukça zengin bir kent, minik dokunuşlarla bu büyüleyici şehir çok daha aktif bir hale getirilebilir. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olduğuna inandığım Antalya;  Festivallerle, kültür- sanata verilen desteklerin arttırılması yolu ile, çok daha tanınır ve marka bir kent haline dönüştürülebilir.
Yine ayağınızın tozuyla yurt dışından geldiniz, neredeyse her ay bir ülkede iş arkadaşınız flütle performans gösteriyorsunuz.

Yakın zamanda Afrika ziyaretiniz de olacak, kısaca farklı ülkelerdeki izlenimlerinizden bahseder misiniz?
Farklı kıtalar, farklı doğalar, farklı kültürler arasında olmak hem çok güzel hem de çok yorucu. En unutulmaz olanlardan biri Özbekistan ziyaretimdi. 11 gün kaldığım ülkede Üç farklı şehirde; 3 konser, 1 solistik konser, 3 Master Class, 1 eğitim konseri yaptım, 3 televizyon programına katıldım. Beni en etkileyen tarafı da, Özbekistan’da Cumhurbaşkanı tarafından yılın en iyi bestecisi seçilen devlet sanatçısı ünlü besteci Prof. Mustafo Bafoev bana ithafen bir flüt konçertosu yazdı. Bu ülkem adına bir kadın Flüt sanatçısı olarak büyük bir gurur. İlk seslendirilişini Taşkent Devlet Senfoni Orkestrasının harikulade eşliğinde yaptık, orada beraberce tarihe bir iz bıraktık.
Hayatımda benim en hassas olan tarafım, yaşlılar ve çocuklardır. Fakat çocuklar konserlerime gelemedikleri için gittiğim ülkelerde, “Beni hep çocuklara götürün” derim. Çocuklara dokunmak, onların enerjilerini almak bana her zaman çok iyi geliyor. Bunun en etkileyici anılarından biri de Afrika’da oldu. Afrika’ya ilk kez Cumhurbaşkanı davetiyle gittim, önümüzdeki ay 4. kez yeniden Afrika’da düzenlenen en büyük festivale solist olarak katılacağım. Bu orada yılın en büyük konseri oluyor, üst düzey bürokratların katılımıyla çok büyük bir salonda oldukça coşkulu olarak gerçekleşiyor. İlk gittiğimde beni bir okula götürmelerini istemiştim, beni kıpır kıpır enerjileriyle çocuklar sokakta karşıladılar. Çocuklar Türkiye’yi hiç bilmiyordu, ilk kez benden duydular. Antalya’nın konumunu anlattım, ülkemizi tanıttım, müziklerimizden örnekler çaldım. Antalya Tanıtım Vakfı’nın hazırladığı sembolik hediyeleri Afrika’daki çocuklara ulaştırdım. Bizim müziklerimizle Afrikalı çocuklar dans ettiler, bu da hayatımda en unutamayacağım anılarımdan biri oldu.

Bundan sonraki en büyük hayaliniz nedir?
Yaşadığım tecrübelerimi, birikimlerimi gelecek nesillere aktararak faydalı olmak isterim. Sanatçının görevi misyonerliktir. “Gelecek nesillere daha çok nasıl yardımcı olabilirim” düşüncesini taşıyorum. Bunun farkında ve bilincindeyim. Sahnede olmaktan da vazgeçmeyeceğim, bunu taşıyabildiğim son noktaya kadar sürdürebilmeyi çok istiyorum. Türk bestecilerimizin eserleri ile Türk flütçülüğünü dünyada tanıtmaya devam edebilmeyi diliyorum.

Antalya Kadın Müzesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Ben de bu anlamda sizi kutlamak isterim, bu da bir tür misyonerliktir. Benim için gelecek kuşaklara güzel ilham verebilmek, iyi bir rol model olabilmek, örnek olabilecek işlere imza atabilmek, bunları gerçekleştirebilmenin bizlerin gelecek nesillere karşı olan önemli görevleri arasında olduğunu düşünmekteyim. Antalya Kadın Müzesi de bu görevi kentimizde kendine yakışır bir biçimde başarılı olarak sürdürmektedir.

Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
Bir sanatçı olarak şunu söylemek isterim ki, sanat iyileştirir, birleştirir, bütünleştirir. Dilerim ki, herkes hayatında bir nebze de olsa sanatla, müzikle uğraşsın, anne babalar çocuklarına mutlaka sanatın ya da müziğin herhangi bir dalında destek olsunlar, önlerini açsınlar. Sanatla, müzikle uğraşan insanlar ‘iyi insan’ olurlar. Toplumun buna çok ihtiyacının olduğunu düşünüyorum. Zor günlerden geçtik ve geçiyoruz. Sanatla, müzikle kalalım…




 
Lelya BAYRAMOĞULLARI