ŞAHİKA ERCÜMEN
Görüntülenme: 6648

ŞAHİKA ERCÜMEN

BİR REKORTMEN: ONDAN DAHA DERİNE DALAN YOK
Söyleşiyi Yapan: Yeliz Gül Ege
Yer: Belek, Antalya
Tarih: 11 Kasım 2016

Galeri

Söyleşi

Şahika Ercümen kimdir? Aslında yaptığınız işle çok uyumsuz bir hastalığınız var. Sizi tanımak adına çocukluğunuzla ilgili bir girizgah almak istiyorum sizden öncelikle.
Dediğiniz gibi çocukluğumda astım hastasıydım ve evden dışarı çıkamıyordum. Dolayısıyla hiçbir sporu yapamıyordum fakat suyla tanıştıktan sonra tüm yaşamım değişti. Çünkü o suda astımımı tetikleyecek hiçbir alerjen madde yok. Dolayısıyla da ban en iyi gelen yer su oldu.

Deniz suyu?
Deniz suyu evet. Yüzme sporu astım hastalarına aslında çok öneriliyor fakat ben çocukluğumda Çanakkale’de yüzme havuzu olmadığı için denizle idare ediyordum ve yazları çok sağlıklı olurken, kışın sürekli hasta olan evden bile çıkamayan bir çocuğa dönüşüyordum.

Yani okuldan eğitimden falan kaldınız bir dönem?
İlkokulda 3-4 ay okula gidemedim. Çünkü hastalığım elvermedi. Fakat spora bağladığımda tüm yaşantım değişti. Derslerimde buna ivmeli çok iyiye gitmeye başladı, psikolojim düzeldi. Bir kere, her şeyden önce sağlığıma kavuştum ve beni böyle hayata döndüren bir şey olunca da o tutku haline geldi ve ben denizsiz yaşayamamaya başladım. Hiç ucunu bırakmadım. Yani denizsiz veya sporsuz geçen bir gün bana kayıp gibi gelmeye başladı. Çünkü onun beni hem hayata döndürmesi, hem hissettirdikleri, hem başarı anlamında da sonrasında gelen hedeflere beni hazırlaması bırakmamamı sağladı ve böyle devam etti.

Peki anneniniz bu konuda sizi yüreklendirmesi söz konusu oldu mu?
Başta olmadı. Çünkü dediğim gibi en ufak bir şeyden hasta olan bir çocuktum ve işte ıslak saçla ne olacak, nasıl hasta olunacak diye onlar çok korktular. Halbuki spor insanın bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor ve bir çok hastalıktaki en önemli savaşma kriteri bağışıklık sisteminizin kuvvetli olması. Dolayısıyla spor yapan insan daha iyi besleniyor, bağışıklık sistemi güçlü olunca bir çok hastalık daha başlamadan bitmiş oluyor. O yüzden, o faydasını da gördükten sonra onlar, yani ben sağlığıma kavuştuktan sonra biraz ikna oldular ve sonrasında desteklediler. Başta istemediler. Birazda tabi suyun altı  ürkütücü bilmeyen insan için. Halbuki orası da başka bir boyut ama Antalya’yı düşünün mesela, o dağların suyun altında kalmış kısmı gibi düşünebiliriz. Aynı güzellik devam ediyor. Eğer siz kendinizi oraya adapte edebilirseniz, suyun altında da o çimenler gibi deniz çayırları var, posidonia deniliyor. Kayalıklar var, aynı bizdeki dağlar, kayalar gibi.

Bir nüfusta var aşağıda, popülasyon var.
Evet aynen öyle, arkadaşlarımız var.

Arkadaşlarınız evet, bizimde arkadaşlarımız ama biz tanımıyoruz onları. Peki sizin Kaş bölgesine gelişiniz nasıl oldu?
Üniversiteden dolayı aslında çok fazla dalış fırsatım olmuyordu, sadece hafta sonları gelebiliyordum. Kaş’a ilk geldiğim anda, yani bir çok dalış bölgesine gittim bi dalgıç olduğum için ama Kaş’a gittiğim anda farklı bir şey olduğunu hissettim. Antalya’nın tüm doğası böyle bence, istediğiniz zaman dağın tepesine çıkıyorsunuz, istediğiniz zaman denize giriyorsunuz. Ben böyle uçlarda yaşamayı çok seven birisiyim. O yüzden bu bölgenin bana hissettirdikleri bambaşka. Özellikle o Likya Bölgesi, Güneş Ülkesi diye geçermiş, gerçekten çok farklı bir enerjisi var. Kaş’a da geldiğim gün aşık oldum. Ama bunun yanında da dalış sporuna çok uygun bir bölge. Türkiye’de bence en iyi dalış bölgesi Kaş kesinlikle. Bu sektör çok gelişmiş. Antalya turizmi deyince benim ilk aklıma gelen su sporları ve sualtı sporları. Bu doğa güzelliğini, avantajımızı, tüm dünyada kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Kaş’ta öyle beni kendine aşık etti ve son 6-7 yıldır biz dünya rekorlarını hep Kaş’ta deniyoruz.

Bizde gurur duyuyoruz.
Sağ olun.

Peki Kaş’ta sosyal sorumluluk anlamında projeleriniz oldu mu?
Evet. Ben kendimi doğaya borçlu hissediyorum. Bir kere sağlığımı kazandım su sayesinde. Bunun dışında da, Gandi’nin bir sözü var; “Görmek istediğin değişimin kendisi ol.” diye. Bunu biraz felsefe edindim kendime ve bir şeyin değişmesi gerektiğini düşünüyorsam, onun bir parçası olmaya çalışıyorum. Örneğin sualtında balıklarımızın popülasyonu çok azaldı ve bunun en büyük faktörü insan faktörü. Yani yanlış avcılık, denizlerin korunmaması, bu noktada da, burada Kaş Bölgesinde koruma alanları yapıldı. Bende bu ekibin bir parçası oldum ve özellikle nesli tehlike altında olan Akdeniz’de çok önemli bir canlı olan orfozun şuan satışı, yenmesi, avlanması yasaklandı. Bu çok güzel bir gelişme ve bizim yaptığımız kısa bir video var WWF ile.

İki yıl mı, dört yıl mı ne idi yasak.
Tam şuan süresini bilmiyorum ama yasak getirilmesi muhteşem bir şey. Herkesin duyarlı olacağını düşünüyorum bu konuda.

Ben izledim videoyu gerçekten harika, nefes alışverişim değişti izlerken sonra.
O video tüm dünyada izlendi, ilgi de çekti açıkçası. Sualtı  güzelliği ayrı güzel ama tabi orada bir mesaj da vermeye çalışıyoruz. Dolayısıyla o biraz önce bahsettiğim çimen gibi olan deniz çayırları şuan soluduğumuz havayı…

Evet bunu duyunca çok şaşırdım, onun sebebi olduğunu, çok etkili olduğunu bilmiyordum.
Evet, şuan soluduğumuz havayı temizleyen şey aslında ve tüm dünyada havanın %70’ini okyanuslar ve denizler temizliyor. Ormanlardan çok daha fazla bir temizleme kapasitesi var, çünkü doğanın çoğu su zaten.

Bize okulda hep ormanlar diye öğretildi.
İşte orada bence eğitime bile bence bazı küçük katkılar yapılabilir. Bizde pilot projelerle gittiğimiz okullarda, mesela WWF’in böyle başka çalışmaları da var. Küçük oyunlarla çocuklara bunu öğretmeye çalışıyoruz. Bilgi sürekli gelişen bir şey eskiden bu kadar çok bilinmezken şuan bunlar daha çok biliniyor ve evet biz denizlerimizi korumalıyız. En azından kendimiz için, soluduğumuz havanın kalitesi için. Kaş’ta çevre alanında böyle projeler yaptık. Yine denizlerin korunması için çok fazla proje yaptık, farklı markalarla da. Bunun dışında da Kaş’taki çocuklarımızla mesela okul ziyaretlerimiz oluyor. Bazı çocuk Kaş’ta yaşıyor ama deniz görmemiş.

Kaş’ta Düşler Akademisi var. Orayı siz görmüşsünüzdür diye düşünüyorum. Çünkü engellilerle de çalıştığınız için. Mesela böyle bir değerde var, bölgemizde.
Düşler Akademisi çok başarılı bir yer. Dediğiniz gibi engelliler için büyük bir imkan. Bizde engellilerle çalışmayı çok seviyoruz. Çünkü suyun altında hiçbir engel yok. İşte yer çekimi yok, bir merdiven yok, suyun altında taklalar atan, aşağı-yukarı yüzebilen engelliler var. Bacaklarında sorun varsa kollarını kullanıyorlar, kollarında sorun varsa bacaklarını kullanıyorlar. Su çok yardımcı bu anlamda, bir terapi gibi ve Kaş’ta ilk kez dünyada, Dünya Engelliler Dalış Rekorunu denedik. Bunun organizesini yaptık ve ben eğitimlerini ekip arkadaşlarımla üstlenerek böyle bir rekora vesile oldum, kendi rekor denememden sonraki gün de, o arkadaşlarımızı daldırdık. Bizim için çok anlamlı bir projeydi ve engellilerle dalış projelerimiz Türkiye’de devam ediyor ama Kaş’ta da böyle bir rekor kırıldı. Çok güzel çalışmalar yapmaya çalışıyoruz, sesimiz yettiğince katkı sağlamaya çalışıyoruz. Çünkü evimiz gibi görüyoruz artık burayı.

Rekorunuzu hatırlatalım mı.
Son yaptığımız dünya rekoru 110 Metre

Buzun altında.
Yok bu 3 hafta önce tek nefeste 110 metre derinliğe daldık Kaş’ta ve yeni bir dünya rekoru kırdık. Bu bizim kırdığımız sekizinci dünya rekoru aslında ve bunların çoğu Kaş’ta kırıldı.

110 kendi 91’inizi egale ettiğiniz bir rekor mu? Yoksa sizden önce birisi kırmış mıydı?
Dünyada en derin kategori olduğu için ilk kez denendi ve 110 metreye dalarak rekor kırdık. O kategori bu serbest dalıştaki en derin kategori ama 91 metre olan rekoru biz bu sene 93 metre yaptık.

Onların branşları farklı
Evet branşları farklı. Birinde palet kullandık, birinde palet kullanmadık gibi farklılıkları var. Yani beş-altı tane kategori var ama bunlardan en derini 110 metreye yaptığımız dalışla kırılan dünya rekoru şuanda. Kaşla ilgili konuya tekrar dönecek olursak, bu dünya rekoru, yedi-sekiz tane dünya rekoru bu bölgelerde antrenman yapıldı, kırıldı. Bunun üzerine dünya konfederasyonu Kaş’ın ne kadar önemli bir bölge olduğunu görme fırsatı buldu. Bu yıl dünya şampiyonasını da Kaş’ta yaptılar. Dünya dalış şampiyonası Kaş’ta yapıldı. İşte 20 tane ülke geldi, oralardan onlarca sporcu katıldı ve bir anda binlerce insan Ekim (2016) ayında Kaş’ta buluştu. Bu çok güzel bir gelişmeydi. Bu rekorlar, bu görseller sayesinde de bu hazine açığa çıkmış oldu, bir şekilde haberleri olmuş oldu ve önümüzdeki yılda bunu yapacaklar. Biz bunlardan çok keyif aldık.

Kaş’ın yüzü oldunuz aslında.
Biraz öyle oldu ve Kaş’ta bize tabi tüm nimetlerini sunuyor. Böyle çok güzel bir şey var aramızda.

Zaten o coğrafyaya gidip gören insanlar ya oradan ev alırlar benim bildiğim ya da mutlaka bir izlerini bırakmak isterler.

Genç kızlara, çocuklara, kadınlara önerileriniz neler olabilir?
Ben hiçbir şeyin engel olduğunu düşünmüyorum. Çünkü insanlar kendi kendine engeller koyuyor ve kendilerini kısıtlıyorlar. Halbuki benim gibi bir astım hastası bile dünyada dalış rekoru kırıyorsa tek nefesle. İsteyip inandıktan sonra yapabileceklerini düşünüyorum ve o hayallerinin peşinden gitmelerinin gerektiğine çok inanıyorum. Benimki çocukluk hayaliydi, işte televizyonda deniz kızı masalları dinlerdik.

Var mıydı örnek aldığınız birisi yada özendiğiniz birisi?
O dönemlerde yoktu. Tek bir kişiden değil de, farklı farklı bir çok kişiden etkilendim. Dayım bile beni çok etkilerdi. Çünkü hem spor dalış yapardı, hem de işte çok başarılıydı. O yüzden herkesten bir şey öğrenmeye çalışıyorum. Hayata hep öyle yaklaşmaya çalışıyorum. Herkes benim için bir ilham kaynağı aslında, yaptıkları, hayatlarında gerçekleştirdikleri iyi veya kötü her şeyle bana bir fikir ve ilham veriyor. Dolayısıyla hayallerinin peşinden gitmelerini mutlaka tavsiye ediyorum. Gerçekten istedikten sonra yapamayacakları hiçbir şey yok. Yeter ki inansınlar ve motive olarak devam etsinler ama olmuş gibi hissetsinler, o yol açılacak zaten. Şehir çocukları projesine de dönecek olursak, dünya rekorunda onlar için nefesimizi tuttuk. Bu şu demekti, sponsorumuz şehit çocuklarına, ben yüz metreden derine dalarken, onlarda 100 tane şehit çocuğuna maddi ve manevi eğitim yaşamları boyunca bir destek sağlıyorlar. Maddi zaten bir çok ihtiyaçları karşılanıyor, eğitimle ilgili fakat manevi olarak ta tüm şirket çalışanları bu çocukları sahiplendi. Bir sinemaya giderken onları da davet ediyorlar, bir derdi olduğu zaman çocuk; abicim işte bugün şu oldu, diye onların kapısını çalabiliyor.

Modern deyimle, yaşam koçu gibi bir şey değil mi?
Evet biraz öyle oldu, evet hatta aynen öyle. Yol göstericilik yapıyorlar. Dolayısıyla bu da bizler için çok anlamlı ve bunun yayılmasını amaçlıyoruz. Buluştuğumuz ortamlarda farklı markaların buna el atmasını sağlamak için, bunu duyurmaya çalışıyoruz ki bu sadece şehit çocuklarımızla da sınırlı kalmayacak ve ihtiyacı olan birçok çocuğumuza ulaşacak. Ama bu yaşanan kötü günlerden dolayı, onlara böyle bir destek sağlayarak, bunu başlatmak istedik. Dilerim, devamı gelecek. Çokta faydalı şeyler oluyor. Ben çocuklarla aktif olarak bir araya geliyorum. Gözlerindeki o yaşama sevincini görüyorum. Bir çoğu, Şahika Abla bizde yüzücü olacağız senin gibi, diye benim yanıma geliyorlar. Bu benim için gurur verici bir şey. Onlarında hayata sporla veya güzel hayallerle bağlandığını görmekte gerçekten çok anlamlı.

Tekrar dünyaya gelseniz kadın olmayı tercih eder miydiniz?
Bu biraz düşündürücü bir soru benim için. Çünkü ben bir kadın olmanın çok fazla dezavantajını yaşıyorum. Su sporları yapıyorum. Bir kere fiziksel olarak bazen kısıtlandığımız noktalar oluyor. Bunun dışında ülke olarak algıda maalesef kadınlar iyi bir iş yaptığında çok şaşırıyor insanlar. Olabilir bir şey gibi bakmıyorlar. Bazen bu önümüze zorluklar çıkarabiliyor.

Rekorlar hep erkeklere yakışıyor nedense, düşünce öyle.
Öyle bir algı var. Bunu artık son birkaç yıldır kırmaya başladığımızı düşünüyorum. Çok başarılı kızlarımız var. Bu algıyı da değiştiriyoruz, yani zoraki olarak mücadeleye girmek zorunda kalıyoruz. Tabiiki öyle bir şey olmamalı. Bizim kendimizle aslında mücadelemiz ama dış faktörlerden böyle ekstra bir zorluk oluyor. O yüzden bu beni biraz düşündürür. Yani erkek olsaydım her şeyin çok daha kolay olacağını biliyorum ama yapı olarak ta yine zoru da sevdiğim için, yine kadın olarak gelmek isterdim.

Burada şunu da düşünmek lazım belki, hani erkekten çok var. Ama Şahika olarak kadından daha az var, bu işi yapan.
Üretim gücümüzde olduğu için, bence kadınlar sadece fiziksel olarak üretici değil aynı zamanda çok fazla hayali, hayata geçirmek üzerine, tüm hücreleriyle tüm duygularıyla buna yön verebilen insanlar. O yüzden kadın olarak gelmeyi isterdim.

Peki Şahika bir girişimcilik düşünür mü ileride, spor hayatına eşdeğer yine bu işe bağlantılı veya değil.
Asıl mesleğim benim diyetisyenlik. Dolayısıyla diyetisyen olarak da aslında projelerimiz devam ediyor. Bir marka ile tüm Türkiye’yi gezip, sağlıklı nasıl besleniliri anlatmaya çalışıyoruz. Sağlıklı spor ve sağlıklı beslenme. Bu tarz çalışmalar devam edecek ama ben yine diyetisyenlikle ilgili, mesleğimle ilgili bir şeyler yapmak istiyorum. Bunun dışında küçük bazı farklı projelerimiz var. Mesela belgesellere devam etmek istiyoruz. Kitap projemiz var.

Çokta gençsiniz zaten, daha bunlar için, verimli yıllarınızın var olduğunu düşünüyorum.
Güzel hayallerimiz var. Mesela nefes almak çok önemli ve günde binlerce kez nefes alıyoruz. Bunun değerini biraz anlatıp, bunu öğretici çalışmalar yapmak istiyoruz.

Nefes almak aslında çok önemli. Ciddiye alınacak bir iş ama biz öyle yaşamıyoruz maalesef. Bunun anlatılması, bilinçlendirilmesi, çocuklara.
Sınav öncesi bile çok önemli nefes almak.

Heyecanı bastırmak açısında.
Biz aslında bu bölgede, Kaş ve Antalya bölgesinde, sağlıklı beslenme, egzersiz, doğru nefes alma ve dalış üzerine bir okul kurma projemiz var. Dolayısıyla bunların hepsini bir araya getirip, böyle bir hedefi de koyduk önümüze. Umarım önümüzdeki dönemlerde bunu da hayata geçiririz çünkü bu insanın tüm yaşam kalitesini değiştirebilecek bir şey. Bunu ulaşılabilir yapmak önemli ve bu noktada tüm donanıma sahibiz. Bu işlerde dünyanın en iyi noktasındayız. Neden bunu biz daha fazla insanla paylaşmayalım. O yüzden böyle bir okul projemizde var bu bölgede.

Çok güzel, biz sizi inşallah Antalya Kadın Müzesi gönüllüsü olarak, yapacağımız projelerde mutlaka haberdar edip, bu konularda sizinle iletişim kurmak istiyoruz.
Bizimle, Antalya Kadın Müzesi ile ilgili düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?
Ben bu kadın müzesini bir sosyal sorumluluk projesi gibi görüyorum aslında. Çünkü, birbirimize ilham vermeliyiz. İşte bir kadın olarak yüzleştiğimiz bir çok, gündelik hayatta olsun yada yaptığımız işte, bir çok zorluk olabiliyor. Fakat ilham verici insanlar olduktan sonra, ‘Evet o yapabiliyor, bende yapabilirim’ dedikten sonra, biraz daha motive oluyoruz sanki ve kadın müzesinde şimdiye kadar 41 kadınla böyle ilham verici sohbetler yapılmış. Dolayısıyla bunu ben çok anlamlı buluyorum. Gelecek nesle de bunun aktarılması, onlara da kuvvet verecektir. O yüzden bende bunun bir parçası olduğum için çok mutluyum şuanda. Dilerim bu da, genç kızlarımıza, kadınlarımıza küçükte olsa bir ilham verir. ‘Evet, astıma rağmen tek nefeste 110 metreye dalıyor. Bizde bir şey yapabiliriz’ derler umarım. O yüzden çok teşekkürler bu projede yer almamı sağladığınız için, başarılar diliyorum.
 
 
 
 
 
 
ŞAHİKA ERCÜMEN